Prof. Dr. İZZETTİN DOĞAN ‘ın çağrıları üzerine, 28 Ekim 2007 tarihinde İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılan toplantının “SONUÇ BİLDİRGESİ”Prof. Dr. Sn. İzzettin DOĞAN ‘ın çağrıları üzerine, toplantı 28 Ekim 2007 tarihinde İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’nde Türkiye’nin dört bir yanından gelen, Balkan ülkeleri (Arnavutluk, Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Kosova ), Almanya, Yunanistan ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen 1900 İnanç önderi, Aleviliğin İslamiyet’in içerisinde yer aldığını kabul eden ve bu toplantıya davet edilen 980 STK ( Sivil Toplum Kuruluşu ) yöneticisi (Vakıf – Dernek vs.) tamamı ve 5000 kişinin üzerinde bir katılımla gerçekleşti.
Toplantının gündemi: Yeni hazırlanan Anayasa ve bu Anayasadan Alevilerin beklentileriydi.
Divan Başkanlığını Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Sn. Doğan BERMEK’ in yaptığı toplantı iki oturum halinde gerçekleşti. Açılış konuşmasının ardından gündemle ilgili olarak konuşmak üzere Divana çok sayıda İnanç Önderi ve STK ( Sivil Toplum Kuruluşu ) temsilcisi talepte bulundu. Ancak zamanın kısıtlı olması nedeniyle 79 kişiye söz hakkı verilebildi
Bu toplantıda bir çok tanıdık isim vardı. Ali Rıza Uğurlu Dede ( Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanı ), Eşref DOĞAN ( CEM Vakfı Malatya Şube Başkanı ), Kamer Genç ( Milletvekili ), Selami ÖZTÜRK ( Kadıköy Belediye Başkanı ), Ensar ÖĞÜT ( CHP Ardahan Milletvekili ), Bayram MERAL ( CHP Milletvekili ), Bayram KAYA ( CEM Vakfı 2. Başkanı ), Niyazi ARSLAN ( CEM Vakfı Gölbaşı Şube Başkanı ) , Dr. Mehmet ÇİLLİ, Hüseyin GÜNGÖR ( İzmir CEMEVİ Başkanı ), Namık SOFUOĞLU ( CEM Vakfı Hukuk Komisyonu Başkanı), burada adını sayamadığım çok sayıda inanç ve kanat önderleri toplantıya iştirak ettiler.
Toplantıda, Prof. Dr. Sn. İzzettin DOĞAN, çok önemli ve anlamla bir konuşma yaptı. Sn. DOĞAN, konuşmasında ‘’Türkiye’nin çok zor günler geçirdiğini, Türkiye’nin etrafını saran kara bulutların Laik, Kemalist Türkiye Cumhuriyetinin her tarafını kapattığını, bir taraftan 11 Eylül sonrasından gelişen olaylar, ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi ( BOP ), bir taraftan Laik Cumhuriyeti çökertenlere destek verilmesi ve bugünlerde de ısmarlama bir yeni anayasanın hazırlanmakta olduğunu belirtti. Anayasa nihai şeklini alırken; bir tek kesimin değil tüm kurum – kuruluşların katkılarıyla şekillenmesi gerektiğini, bugün bu amaçla burada toplandıklarını, bu büyük katılımın devlet adamları tarafından dikkate alınması gerektiğini söyleyen Sn. DOĞAN, Modern Anayasalar, renkleri, dilleri, dinleri ne olursa olsun herkese eşit muameleyi öngören içerikleri içermiyorsa ölü bir anayasa olacağını ve birikmiş sorunları çözmek yerine yeni sorunlar çıkartan anayasa olur.
Sn. DOĞAN, Diyanete de değindi. 1924 yılında kurulan Diyanetin, tüm inançlar karşısında eşit mesafede durması gerekirken bugün sadece Sünni inanca hizmet ettiğini, Genel bütçeden Alevi İnanç Önderlerine bir tek kuruş tahsis edilmediğini de belirtti.’’
SONUÇ BİLDİRGESİ
Toplantıda tüm katılımcıların ortak paydada buluştuğu; yeni ANAYASA tasarısının hazırlanması, TBMM’de tartışılması ve daha sonraki safhalarında göz önünde bulundurulmak ve gerekleri yerine getirilmek üzere aşağıdaki konular oybirliği ile kararlaştırılmıştır
ATATÜRK’ÇÜ LAİK CUMHURİYET’İN temel değerleri hiçbir bahane ile tartışmaya açılamaz ve bu değerlerin tüm gereklerinin yerine getirilmesinden geri kalınamaz.
Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması ile devletin inançlar ve inanç grupları karşısında tarafsız kalmasını ifade eden ve Türkiye Cumhuriyeti ‘nin temel taşı olarak kabul edilen laiklik, devlet faaliyetlerinin icrasında hiçbir şekilde tartışmaya açılmayacaktır.
Alevi İslam inancını benimseyenler da dahil olmak üzere, tüm inanç gruplarının din ve vicdan özgürlükleri, AİH ( Avrupa İnsan Hakları) sözleşmesinin 9. Maddesi ve AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) ‘nin bu maddenin yorumlanması vesilesi ile vermiş olduğu kararların özünü yansıtacak şekilde ANAYASA TASLAĞI’NDA yer almalıdır.
Din ve vicdan özgürlüğü’nün özgürce ve yine AİH sözleşmesinin 9. Maddesinde sayılan kısıtlamalar dışında, hiçbir kısıtlamaya tabi kılınmaksızın icra edilebilmesi amacı ile devlet bütçesinden bir pay ayrılması kararlaştırılacak ise, bu payın tüm inanç gruplarına hakça ve adaletli bir biçimde paylaştırılmasının hüküm altına alınması gereklidir.
Dini ibadethane yerinin tanımında hiç bir surette ayrıma gidilmemesi, tanımın grupların gelenekleri ve inançları doğrultusunda yapılarak, tüm ibadethanelerin eşit muameleye tabi tutulması gereklidir.
İbadethaneleri yönetecek ve din hizmetlerini yerine getirecek olan kimselere kadro tahsisinde her türlü ayrımcılığın yasaklanması, din hizmetlerini yürütecek kişilerin günün ihtiyaçlarını karşılayacak bilgi ile donatılmaları için gerekli eğitim kurumlarının oluşturulması sağlanmalıdır.
Din ve AHLAK Bilgisi’nin okullarda ders olarak okutulması faydalı ancak zaruri değildir. Bu itibarla Din ve AHLAK Bilgisi derslerinin okullarda seçmeli ders olarak yer alması daha yararlı olacaktır.
Din ve AHLAK Bilgisi dersleri inanç gruplarının onayını almış kitaplar aracılığı ile okutulmalıdır.
Kamuoyumuza saygı ile duyurulur.
Bugün imreniyle baktığımız ve uygar ülkeler dediğimiz ülkelerin hemen hepsi, 13’üncü asırda büyük bir karanlık içindedir. İnsanların kazıklara oturtulduğu, engizisyon mahkemelerinin kurulduğu, mezhep çatışmalarından dolayı binlerce insanın katledildiği bu çağdaş dediğimiz ülkelerin tam tersine, Anadolu, bir dostluk yurduydu. Çünkü barış vardı, 72 milleti kucaklama vardı; din adına zulmün yapılmadığı, insanın insanca muamele gördüğü bir devir yaşanıyordu.Ve bu güzelliklerin yaşandığı devre Batı gıpta ile bakıyordu. Bugün bizler Batı’ya nasıl hayranlıkla bakıp o ülkelere gitmek için can atıyorsak, o gün de feodalitenin yaşandığı o dönemde bize, bugün bizim baktığımız gibi bakıyorlardı.
Batı’nın tüm devletleri bir araya gelse bile, Osmanlı’ya kafa tutamayacak güce Osmanlı nasıl sahip olmuştu?
İşte bunu sormak gerekiyor; bunun cevabını bulursak bugünkü sorunlarımıza da doğru teşhis koymuş oluruz.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde gerek kuraklık ve gerekse Moğol istilalarından bıkmış olan halkın, yeni bir yurt bulmaya zorlanmış olan kavimlerin Anadolu’ya gelerek bu devletin kuruculuğunu üstlendiklerini görürüz.
Kimdir onlar? Horasan Erenleri dediğimiz pirler ve mürşitlerdir.
Alevilik; İslam’ı benimseyen, Tanrı’nın birliğine (Tevhid) inanan, Hz.Muhammed’i Peygamber kabul eden, kitabı Kur’an olan, Hz. Muhammed’in Ehlibeyt’ini seven, namazı, niyaz ile bütünleştiren, kıyam, rûku ve secdesi ile ibadetini kendi lisanıyla yapan, ümmet yerine hür insanı, yaratanla yaratılan ayrılığını “Vahdet-i Vücut” ile birleştiren, Tanrı korkusu yerine, sevgisini benimseyen, zahiri (görünen) batınla (görünmeyen), batını zahirle birleştiren, şeriat kapısını aşıp, marifet yolu ile hakikat dünyasına ulaşan, Kur’an’ın şekline değil, özüne inen akıl ve gönlü ile “Seyr-ü süluk” (Ruhsal olgunlaşma) olan bir tasavvuf yoludur.
Alevilik; Özünü insan sevgisinde bulan, Tanrı’nın insanda tecelli ettiğine ve zerresinden oluştuğuna, onun için de insanın ölümsüzlüğüne inanan, ibadetlerinde kadın erkek ayrımı yapmadan, kendi öz diliyle, musikisiyle, semahıyla inancını icra etme biçimine denir.
Alevilik; İslamiyet’in Kuran’a dayalı, Hz. Muhammed’in buyruklarına göre İslam’ı evrensel boyutuyla yorumlayıp, yeryüzü insanlığına yeni kapılar açan büyük bir düşünce akımı ve tasavvuf felsefesiyle hayat bulan bir inanç bütünlüğüne denir.