CANIMIZIN YANDIĞI GÜN 2 TEMMUZ SİVAS…
Sivas…
Cumhuriyetin ve milli mücadelenin başlangıç kenti, yalnızlaştırılan, yalnız bırakılan kent, 1993 yazının Temmuz’u…
…Yangın bir müddet sonra otele sıçradı. Saatler geçiyordu ve yangın ilerliyor, kalabalığın öfkesi dinmiyordu. Bu arada tüm Dünya Sivas’ta olanları televizyonlar aracılığı ile naklen seyrediyordu. Yapılacak hiçbir şey yoktu, güvenlik saatler geçmiş olmasına karşın gerekli müdahaleyi yapamıyordu..
Siz hiç ateşte yanan gül gördünüz mü?.. Ya da bir tek gül yaprağı… Yanarken kadife teninden bir damla gözyaşı düşürür ateşe…
Ateşe düşen güle ağladım. Ateşe düşen kuşlara, çocuklara , şairlere , gencecik kızlara , yazanlara , okuyanlara , ateşin içinde semah dönenlere…
…
CANIMIZIN YANDIĞI GÜN…
2 TEMMUZ SİVAS….
“Çok seviyorum düşüncelere dalmayı ve de Einstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi…
“İnsanın bol olduğu yerde akla kıtlık çekilmezmiş dediler inandım.
“Seni yazıyorum bembeyaz ak güvercinin kanadına ve sevgimi gönderiyorum onunla sana..
“Ah bir çoğalsa sevgiler… Çoğalsa da üstümüzdeki o kısır bulutlar, içimizdeki yalanlar, katılıklar, kinler, öfkeler, bencillikler sıyrılıp gitse… Ne olur o zaman?.. Yeni bir sevgi güneşi doğar dağların doruklarında… Gökyüzü nar çiçeğine döner, yeryüzü papatya yapraklarına.”
Koca Haydar Sivas’ın Yıldız Dağları eteğindeki Banaz Köyünde yaşamış. O dönemde her baskıya başkaldıran, her derde derman bulan, fakire, fukaraya, düşküne yol gösteren bir zatmış. Bu davranışları onu toplumda ulu bir kişi haline getirmiş. Bu ulu kişiye her yerden, her yöreden gelip danışanlar, ondan öğüt alanların haddi hesabı yokmuş. Günün birinde Pir’in müridi olan ve Banaz Köyünde kalan Hızır, Pir Sultan’ın karşısına geçer: “İzin ver Pirim. İzin ver de varayım İstanbul’a. Büyük adam olup bir makama geçeyim.”
Pir Sultan Hızır’ın isteğine gönülsüz evet demiş.
“Hızır ben izin veririm. Sana da dua derim büyük adam olman için. Ama sen ilerde büyük adam olur Sivas’a döner beni asarsın.”
“Haşa Pirim! Haşa Pirim! Tövbe tövbe” der Hızır. İzin almıştır. Yola koyulur, varır İstanbul’a ilerler. Makam olur, Sivas’a vali olarak atanır. Dönemin şartları halk açısından çok kötüdür. Bozkırdaki köylü halk ağır vergilerle inim inim inletilirken, bir avuç keyfine düşkün yönetici köylülerin sırtından har vurup harman savurmaktadır. Bu durum insanları Osmanlı’nın yöneticilerinden uzaklaştırmış, İran’da kurulan Şah İsmail’in devletine yanaştırmıştır. Pir Sultan da bu ortamda yapılan bu yanlışlıklara, baskılara, haksızlıklara başkaldıran önder kişidir.
Hızır, paşa olup Sivas’a atanınca devletin hazinesini köylülerin sırtından doldurup geçinenler Pir Sultan’ı Hızır Paşa’ya şikayet etmişler. Hızır Paşa ilk iş olarak Pir Sultan’ı makamına çağırmış. Eski Pirine hizmette kusur etmemek için güzel yemekler hazırlatmış. Lakin Pir Sultan bu yemekleri yememiş. Paşa bunun sebebini sorunca Pir Sultan devletin hazinesini soyanları, köylüleri ezenleri dikkate alıp sorgulamak için konağa çağıran Hızır’a şöyle demiş.
“Sen zina ettin, haram yedin, yetimlerin ahını aldın. Haram paranla yapılmış yemeklerini ben değil köpeklerim bile yemez.”
Sivas’tan Paşanın konağından Banaz’daki köpeklerine seslenmiş. Köpekler vali konağına gelip önlerine sürülen yemeklere dokunmamışlar. Bunu hakaret kabul eden Hızır, Pir Sultan’ı Sivas’taki Toprakkale hapishanesine attırmış. Lakin bir süre sonra dayanamamış, Pirine haksızlık yaptığını düşünmüş ve tekrar huzuruna çağırmış.
“Eğer içinde Şah’ın adı geçmeyen 3 şiir söylersen seni affedeceğim” demiş. Pir Sultan arkadan kelepçeli elleriyle gökyüzüne bakarak “peki” demiş ve başlamış söylemeye:
Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Siyaset günleri gelip yetmeden
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Yaz seli gibiyim akar çağlarım
Hançer aldım ciğerciğim dağlarım
Garip kaldım şu arada ağlarım
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Her nereye gitsem yolum dumandır
Bizi böyle kılan ahdü amandır
Zincir boynum sıktı halim yamandır
Açılın kapılar Şah’a gidelim.
Pir Sultan’ın meydan okur gibi Şah demesi ve Şah’a gitmek istemesi Hızır’ı çıldırtmış. Derhal Pir Sultan’ın asılmasını istemiş. Ertesi gün Pir Sultan darağacına götürülmek için çıkarılmış hapisten. Yolun çevresinde birikenlere Pir Sultan’ı taşlamaları emri verilmiş. Yolun kenarında Pir’i son kez görmek için gelen musahibi Ali Baba da varmış. Herkes elindeki taşları Pir Sultan’a fırlatırken o kalabalığın içinden, musahibi Ali Baba da gül fırlatmış.
Bunu gören Pir Sultan çok içerlemiş ve şöyle demiş.
“Şu kanlı zalimin ettiği işler
Garip bülbül gibi zareler beni
Yağmur gibi yağar başıma karlar
İlle dostun gülü yareler beni”
Ve Darağacına varınca durmuş. Orda bulunanlara dönüp, son şiirini söylemiş.
Bize de Banaz’da Pir Sultan derler
Bizi de kem kişi bellemesinler
Paşa hademine tembih eylesin
Kolum çekip elim bağlamasınlar
Yazının devamını oku »